Yeter Artık Netanyahu: Gazze’yi Yıktın, İran’a Saldırdın, Suriye’yi Vurdun… Peki Amacın Ne?



Yeter Artık Netanyahu: Gazze’yi Yıktın, İran’a Saldırdın, Suriye’yi Vurdun… Peki Amacın Ne?

Tarih; savaş çığlıklarının yankılandığı topraklarda en çok sessizlerin, en çok mazlumların feryadını kaydeder.
Bugün, bu kadim coğrafyanın acısını derinleştiren bir isim etrafında dönen sorular büyüyor: Binyamin Netanyahu.
Gazze’de taş üstünde taş bırakmayan, İran’a meydan okuyan, Suriye’yi geceleri ateşe boğan bu saldırgan politikanın ardındaki asıl niyet nedir?

Netanyahu, siyasi kariyerini bir korku senfonisi üzerine inşa etti.
Güvenlik söylemi, düşman yaratma stratejisi ve sürekli bir tehdit algısı…
Bu taktik, iç politikadaki sorunları perdelemek, iktidarını sağlamlaştırmak ve seçmenleri “ulus birliği” etrafında kenetlemek için bir araç olarak kullanıldı.
Oysa bedeli; yıkılmış şehirler, paramparça hayatlar ve kanla sulanan topraklar oldu.

Gazze… Bir halkın nefesi kesildi, çocukların hayalleri enkaz altında kaldı.
Binlerce masum sivil, siyasetin soğuk hesaplarına kurban edildi.
Netanyahu’nun Gazze’ye yönelik amansız operasyonları, “terörle mücadele” adı altında kolektif bir cezalandırmaya dönüştü.
Her bomba, sadece binaları değil; barış umudunu, birlikte yaşama inancını da hedef aldı.

İran… Retorik hep aynı: “Varoluşsal tehdit.”
Füzeler, dronlar, gövde gösterileri…
Amaç, bölgede İsrail’in askeri üstünlüğünü korumak ve Tahran’ı caydırmak.
Fakat bu çatışma siyaseti, gölge savaşları büyütüyor; bölgesel barışı daha da ulaşılmaz kılıyor.

Suriye… Zaten on yılı aşkın bir süredir harabeye dönmüş bir ülke.
İran destekli güçleri hedef aldığını iddia eden saldırılar, aslında istikrarsızlığı derinleştiriyor, ateşi daha da harlıyor.
Böylece İsrail, düşmanlarını sınır ötesinde meşgul ederken, iç siyasette “güçlü lider” imajını tazeliyor.

Peki, tüm bu kan dökme, tüm bu öfke gösterileri neden?
Bir ulusun güvenliği için mi?
Yoksa tükenen bir siyasi ömrü uzatmak, yolsuzluk davalarından, iç krizlerden kaçmak için mi?

Bu sorunun cevabı belki de Netanyahu’nun tekinsiz sessizliklerinde gizlidir.
Ama gerçek şu ki; Gazze’deki çocuklar için, Şam’da gece yarısı yıkılan binalarda uykusuz kalan aileler için, Tahran’da savaş korkusuyla yaşayan insanlar için bunun hiçbir önemi yok.
Çünkü ödenen bedel, siyasetin ve iktidarın çok ötesinde; insanlığın en saf, en kırılgan yanına dokunuyor.

Tarihin sayfaları, zulmün ve saldırganlığın ardındaki gerçek niyetleri er geç ortaya çıkarır.
Ve bir gün, bu acılar dindiğinde bile, ardında kalan yıkım; bir liderin hırsının, nefret siyasetiyle inşa edilen hayallerin asla kalıcı olmayacağını kanıtlayacak.

Yeter artık Netanyahu
Toprakları kana buladın, yarınları kül ettin.
Bu nefretle, bu yangınla, ne kendini kurtarabilirsin ne de tarih önündeki hükmünü değiştirebilirsin.



Post a Comment