Dürzülüğün Yükselişi: İsrail’de Kimliğin Yeniden İnşası




Dürzülüğün Yükselişi: İsrail’de Kimliğin Yeniden İnşası

Görünürde küçük, ama etkisi büyük bir toplum: Dürzîler. Asırlardır inançlarını sır gibi saklayan bu gizemli topluluk, Orta Doğu’nun çalkantılı coğrafyasında bir istikrar arayışıyla, özellikle İsrail Devleti içinde yeni bir kimlik katmanına bürünmektedir. İsrail sınırları içinde yaşayan Dürzîlerin hem demografik hem de siyasi anlamda artan görünürlüğü, “dürzülüğün” kendine has duruşunu yeniden yorumlamaya ve bu duruşu devlet politikalarıyla uyumlu bir şekle sokmaya başlamıştır.

Bir Sadakat Hikâyesi: “Kan Kardeşliği”

1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla birlikte başlayan süreçte, Dürzîler diğer Arap topluluklarından farklı bir yol izledi. İsrail ile bir tür “kan kardeşliği” tesis ederek askerlik hizmetine katıldılar. Bu adım, sadece bir güvenlik politikası değil, aynı zamanda bir sadakat manifestosu olarak yorumlandı. Devlet, bu sadakati ödüllendirdi: Ayrı okullar, kültürel tanıma ve kamusal alanda temsilde pozitif ayrımcılık.

Bugün İsrail’de yaklaşık 150.000 Dürzî yaşıyor. Bu sayı, 1949’da sadece 14.000 civarında olan nüfuslarına kıyasla dramatik bir artışı temsil ediyor. Ancak bu artış yalnızca sayısal değil; siyaset, eğitim, ekonomi ve medya gibi alanlardaki görünürlükleri de artmış durumda.

İki Kimlik Arasında: Dürzî-İsrailli

Modern Dürzî gençliği, bir yandan teolojik olarak İslam’ın derin ezoterik damarlarına bağlı kalırken, diğer yandan İsrail yurttaşlığını bir ayrıcalık olarak görmekte. Bu karma aidiyet, onları hem toplum içinde uyumlu kılıyor hem de diğer Arap vatandaşlardan ayırıyor.

  • İbranice’yi ana dil gibi konuşmaları,
  • Kadınların yükseköğretime yönelmesi,
  • Orduya katılım ve subaylığa yükselme,
  • Siyasette temsil gücünün artması

Dürzî toplumunu İsrail’in kurumsal hafızasında farklılaştırıyor.

Devletin Rolü: Kimlik Mühendisliği mi?

İsrail, Dürzî toplumunu bir “model azınlık” olarak teşvik ediyor. Diğer Arap topluluklarıyla arasında bilinçli bir mesafe koyarak, onları ayrı bir etno-dinsel yapı olarak tanımlıyor. Bu da Dürzîleri daha fazla “İsrailli” olmaya teşvik ediyor. Nüfus cüzdanlarında ayrı tanımlama, Dürzîler için ayrı dini işler müdürlüğü, bayrak günlerinde aktif katılımları gibi birçok sembolik unsur bu farklılaşmanın göstergesi.

Ancak bu durum, tüm Dürzîler tarafından olumlu karşılanmıyor. Bazı Dürzî gençleri, Arap ve Filistinli kimlikleriyle daha fazla bağ kurmak istiyor. Özellikle 2018’de kabul edilen “Yahudi Ulus Devlet Yasası”, Dürzî toplumunda derin bir kimlik tartışması başlatmıştır. Kimileri, “bize verilen sadakat ödüllendirilmiyor” derken; kimileri ise statükoyu korumanın varoluşsal bir zorunluluk olduğunu savunuyor.

Golan ve Dürzîlerin Kırılma Noktası

İsrail’in 1981’de Golan Tepeleri’ni ilhak etmesinden sonra buradaki Dürzîler, uzun süre Suriye vatandaşlıklarına sadık kaldı. Ancak Suriye’deki iç savaş ve Esad rejiminin zayıflaması, bu sadakati de zayıflattı. Bugün Golan Dürzîleri arasında İsrail vatandaşlığına geçiş başvurularında artış gözlenmekte. Çünkü artık İsrail, sadece bir “devlet” değil, aynı zamanda bir güvenlik limanı olarak algılanıyor.

Sonuç: Dürzülük Bir Kimlik mi, Strateji mi?

İsrail’de dürzülük bir inanç sistemi olmanın ötesine geçiyor: devletle kurulan ilişkiler, orduya entegrasyon, eğitim fırsatları ve sosyal politikalar, bu kadim mezhebin modern bir devlet içinde nasıl yeniden şekillenebileceğini gösteriyor. İsrail ile olan ilişkilerinde artan “dürzülük”, aslında bir hayatta kalma stratejisi, ama aynı zamanda da bir kimlik derinliği sunuyor.

Bu yeni durum, Orta Doğu’daki diğer azınlıklar için de bir model teşkil edebilir mi? Yoksa Dürzîler sadece kendi kaderlerini örnek bir sadakat politikasıyla mı şekillendirdi?

Zamanın aynasında, dürzülüğün İsrail’deki yükselişi bir inançtan politikaya, bir kimlikten devlet aklına dönüşümün  izlerini taşımaya devam ediyor.



Post a Comment

Daha yeni Daha eski