Gerçeğin Aynasında Batı ve Şiddet: Jürgen Todenhöfer’in Sözlerinin Ardındaki Tarihsel Hesaplaşma

 



Gerçeğin Aynasında Batı ve Şiddet: Jürgen Todenhöfer’in Sözlerinin Ardındaki Tarihsel Hesaplaşma

Alman gazeteci ve eski siyasetçi Jürgen Todenhöfer, Batı'nın tarihine yönelttiği keskin eleştirileriyle tanınır. Özellikle İslam dünyasına yönelik önyargıların ve çifte standartların derin köklerine işaret eden açıklamaları, modern dünyanın unuttuğu aynaları yeniden insanlığın önüne koyar. Onun şu sözleri, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda insanlığın vicdanına yöneltilmiş tarihî bir çağrıdır:

"Haçlı Seferlerinde 4 milyon kişiyi, sömürgeleşme döneminde 50 milyon insanı, 1. ve 2. Dünya Savaşlarında 70 milyon insanı ve 6 milyon Yahudi'yi öldüren Müslümanlar değildi."

Bu cümle, kimin eliyle ne kadar kan döküldüğünü, kimin adalet adına yola çıkıp zulmü bayraklaştırdığını anlamak için güçlü bir turnusol kâğıdıdır.


Tarih Boyunca Akan Kanın Coğrafyası

Batı medeniyeti, kendi ilerlemesini çoğu zaman "aydınlanma", "özgürlük" ve "medeniyet" kavramlarıyla süsledi. Ancak bu süslemelerin ardında karanlık bir miras, milyonlarca insanın canına mal olmuş sömürge savaşları ve işgaller yatar. Afrika, Asya ve Ortadoğu halkları için Avrupa’nın ilerlemesi; zincir, kırbaç, açlık ve kurşunla tanımlanır.

Haçlı Seferleri (1096-1291), sadece Kudüs’ü değil, insanlık onurunu da işgal etmiştir. Katledilen 4 milyona yakın insan, "kutsal savaş" adı altında tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştür.

Sömürgecilik döneminde başta İngiltere, Fransa, Belçika ve Hollanda olmak üzere Avrupa devletleri, yerli halkları köleleştirmiş, kaynaklarını yağmalamış, kültürlerini yok saymıştır. Belçika Kralı II. Leopold’un Kongo’da 10 milyondan fazla insanı öldürttüğü gerçeği, bugün bile tarih kitaplarında utangaçça geçilir.


Modern Yıkımın Adı: Dünya Savaşları

  1. yüzyılın iki büyük dünya savaşı, Batı’nın içindeki iktidar kavgalarının global ölçekte ne denli yıkıcı olabileceğini göstermiştir. I. Dünya Savaşı’nda yaklaşık 20 milyon, II. Dünya Savaşı’nda ise yaklaşık 50 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Bu savaşların hiçbirinde İslam ülkeleri başlatıcı aktör değildir; Müslümanlar çoğu zaman savaşın ortasında kalmış, parçalanmış, itilmiş halklar olmuştur.

En trajik sayfalardan biri de Holokosttur. Nazi Almanyası, sadece Yahudileri değil, Romanları, engellileri ve muhalifleri de sistematik bir şekilde yok etti. Ve bu, Müslümanlar değil, "medeniyetin beşiği" olarak görülen Avrupa'nın tam ortasında gerçekleşti.


İslam'a Yönelik Algı Operasyonları

Bugün medya ve siyaset dünyasında "terör", "radikalizm", "şiddet" gibi kavramlar sıklıkla İslam ile yan yana kullanılmaktadır. Oysa bu, Jürgen Todenhöfer’in de sık sık işaret ettiği gibi, tarihsel gerçeklerin üstünü örtme çabasıdır. Todenhöfer, Afganistan’dan Irak’a, Filistin’den Suriye’ye kadar savaş alanlarında yaptığı gazetecilikle bu önyargılara karşı hakikati savunan bir ses olmuştur.


Sessizlik ve Seçici Hafıza

Batı'nın kendi geçmişindeki katliamları unuttururken Müslüman halkları sürekli zan altında tutması, adaletin değil gücün diliyle konuştuğunun göstergesidir. Seçici hafıza, sadece bir inkâr değil, aynı zamanda bir şiddet biçimidir. Tarihin yarım okunması, hakikatin de yarım kalmasıdır.


Sonuç: Adalet İçin Tarihle Yüzleşmek

Todenhöfer’in sözleri, bir suçlama değil; vicdanın sesi, tarihle yüzleşme çağrısıdır. Eğer barış istiyorsak, önce adaleti; eğer adalet istiyorsak, önce gerçeği kabul etmeliyiz. Ve o gerçek, bazen bir cümlede saklıdır:

"Katliamları yapan Müslümanlar değildi."

Bu çağrıyı duymak, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın ortak sorumluluğudur.


Hayat, inkârın gölgesinde değil; gerçeğin ışığında yeşerir.
Ve o ışık, bazen bir Alman gazetecinin cesur kaleminden doğar…



Post a Comment

Daha yeni Daha eski