Savaşta Bile Merhamet: Müslüman Ahlâkının Esirlere ve Sivillere Verdiği Değer

 



Savaşta Bile Merhamet: Müslüman Ahlâkının Esirlere ve Sivillere Verdiği Değer

Zamanın çarkları dönse de, insanlık tarihi savaşlarla örülmüştür. Ancak bu karanlık anlarda bile bir ışık doğar: Rahmet Peygamberi'nin (s.a.v.) rehberliğinde inşa edilen İslam ahlâkı, savaş meydanlarını bile bir adalet ve merhamet iklimine çevirmiştir.

Savaşın En Karanlık Anında Bile Onur Vardır

Müslümanlar için savaş, sadece fiziki bir mücadele değil; ahlâkî bir imtihandır. Nefsin taşkınlığına kapılmadan, düşmanı insanlık onuruyla muamele ederek, hakla batılın ayrıldığı bir terazidir. Bu terazi bozulursa, zafer bile mağlubiyet olur.

Kur’an-ı Kerim, savaş hâlinde dahi ölçüyü belirler:

"Onlar size savaş açmadıkça ve sizi yurtlarınızdan çıkarmadıkça, din konusunda sizinle savaşmayanlara iyilik yapmaktan ve onlara adil davranmaktan sizi Allah men etmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever."
(Mümtehine Suresi, 8)

Bu ilahi emir, bir insanlık bildirgesidir. Savaşın kendisi adaletin dışına çıkamaz, çıkmamalıdır.

Resûlullah’ın (s.a.v.) Savaş Ahlâkı: Zor Zamanlarda Yüce Bir Ruh

Hz. Muhammed (s.a.v.), savaşlarda sadece bir kumandan değil, bir ahlâk önderidir. Bedir'den Huneyn’e, Taif’ten Tebük’e kadar her seferde, O’nun tavırları merhamet ve hikmetle yoğrulmuştur.

Esirlerle Muamele: Bedir Savaşı’nda müşriklerin esirleri getirildiğinde Ashab-ı Kiram endişeliydi. Ne yapılacaktı? Resûlullah, esirlere iyi davranılmasını emretti. Hatta bazı sahabeler, esirlere kendi yiyeceklerini verip, kendileri aç kaldılar. Bu ahlâkı Kur’an şöyle övdü:

“Onlar, Allah sevgisiyle, yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler.”
(İnsan Suresi, 8)

Sivillere Dokunma!
Peygamberimiz, savaşlarda kadınların, çocukların, yaşlıların, ibadet eden rahiplerin, hastaların ve savaşmayan sivillerin öldürülmesini kesinlikle yasakladı. Sadece bir fetih değil, bir vicdan inşa ediliyordu. O, ashabına şöyle buyururdu:

“Kadınları, çocukları, yaşlıları ve savaşmayanları öldürmeyin. Ağaçları kesmeyin, hayvanları boşuna öldürmeyin.”

Bu sözler, yüreğimizin derinlerine kazınması gereken bir savaş hukukudur. Modern dünyanın bile hâlâ ulaşmakta zorlandığı bu yüksek seviye, İslam’ın adaletle yükselen duruşunu göstermektedir.

Merhametle Kalkan, Adaletle Kılıç

İslam savaşta bile merhameti elden bırakmaz. Esirler köleleştirilmez, hor görülmez; tam aksine onlara iyilik yapılır, kurtulmaları için fidye belirlenir ya da serbest bırakılır. Zorbalığın değil, insanîliğin galip gelmesi arzulanır.

Hz. Ömer (r.a) döneminde bir esir ağlarken, halife onu görünce sorar:
“Neden ağlıyorsun?”
“Susuz kaldım.” der.
Hz. Ömer, derhal su ister, elleriyle içirir. Ardından:
“Keşke Müslüman olsaydın da seni kardeşim bilseydim.” der.

Bu, medeniyetin özüdür. Merhametle yoğrulmuş bir adalet…

Günümüz İçin Bir Rehber

Bugün dünyamızda siviller hedef alınırken, esirler aşağılanırken, mazlumlar yok sayılırken; Peygamberimizin savaş ahlâkı, insanlığa en büyük örnek ve reçetedir. İslam ümmeti, zaferi sadece kazanmakla değil, onu ahlâkla taşlandırmakla yüceltir.

Savaş, bir hak arama vasıtası olabilir ama asla zulümle kutsanamaz. Ve Müslüman, hiçbir şartta merhametini, adaletini kaybetmez.


Sonuç olarak:
İslam’ın savaş ahlâkı, insanlık onurunu savaş meydanında dahi ayakta tutan yüce bir anlayıştır. Peygamberimiz (s.a.v.), bize her zaman şunu öğretti:

“Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.”

Savaşta bile yürek taşlaşmazsa, işte o zaman gerçek zafer kazanılmış olur.



Post a Comment

Daha yeni Daha eski