İsrail’in Suriye’de Ateşkes Tarafı Olması Ne Anlatıyor?
Suveyda’daki Çatışmalarda Bir Koruyucu mu, Yoksa İşgalci mi?
Ortadoğu’nun kadim çöl rüzgârları bir kez daha savaşın tozunu kaldırıyor. Suriye’nin güneyinde yer alan Suveyda, son günlerde sadece bir şehir değil, bölgesel dengelerin yeniden yazıldığı bir satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Ve bu tahtada beklenmedik bir oyuncu, barışın değil, gücün diliyle ortaya çıktı: İsrail.
Ateşkes Tarafı Görünümünün Anlamı
İsrail’in Suveyda’daki çatışmalar üzerine, Suriye ile ABD aracılığıyla ateşkes masasına oturması, yüzeyde diplomatik bir başarı gibi görünse de derinlerde bambaşka bir hesaplaşmanın izlerini taşımaktadır. Bu adım, İsrail’in sadece sınır güvenliği değil, Suriye’nin iç dengeleri üzerinde de aktif bir rol üstlenmeye başladığını göstermektedir.
Resmiyette taraflardan biri olarak görünmeyen İsrail, fiiliyatta hem hava saldırıları hem de yerel gruplara verdiği destekle sürece yön veren aktör konumundadır. İsrail'in bu tavrı, “ateşkes girişimi” üzerinden meşruiyet üretme stratejisi olarak da değerlendirilmektedir.
Suveyda’daki Çatışmalar ve İsrail’in Müdahalesi
Suveyda, çoğunluğu Dürzî olan topluluğun yaşadığı bir bölge. Son haftalarda bu bölgede Dürzîler ile Bedevi aşiretler arasında çatışmalar tırmanmış; rejim güçleri ile yerel milisler karşı karşıya gelmiştir. Tam bu esnada İsrail devreye girmiş, Dürzî topluluğunu “koruma” adına bölgeye hava saldırıları düzenlemiştir.
İsrail’in bu müdahalesi, iki temel argüman üzerinden meşrulaştırılmak isteniyor:
- Etnik ve dini bağlar: İsrail’de de yaşayan Dürzî toplumuyla Suveyda’dakiler arasında güçlü kültürel bağlar olduğu iddiası.
- Sınır güvenliği: Güney Suriye’nin, özellikle Kuneytra ve Dera bölgelerinin İsrail sınırına yakınlığı sebebiyle bu alanda istikrarın sağlanmasının hayati öneme sahip olduğu vurgusu.
Ancak bu gerekçeler, egemen bir ülkenin iç işlerine yapılan müdahale gerçeğini gölgeleyememektedir.
İşgalci Algısının Derinleşmesi
İsrail’in Suveyda’daki hava saldırıları, Esad sonrası kurulan geçici Suriye hükümeti tarafından açıkça “egemenlik ihlali” olarak nitelendirilmiştir. Bu tutum, sadece sahada değil, uluslararası hukuk açısından da İsrail’in işgalci kimliğini pekiştirmektedir.
Ayrıca İsrail, Golan Tepeleri’nde 1967’den bu yana süren işgaliyle zaten Suriye toprakları üzerinde fiili bir hâkimiyet kurmuş durumdadır. Bu tarihsel gerçek, bugün Suveyda üzerinden inşa edilen “koruyucu güç” söylemini sorgulanır kılmaktadır.
Uluslararası Dengenin Yansımaları
İsrail’in bu tutumu, sadece Suriye’yi değil; Türkiye, Ürdün ve Körfez ülkeleri gibi bölge ülkelerini de yakından ilgilendiriyor. Türkiye, Suveyda’daki barış sürecine destek verirken, İsrail’in tek taraflı müdahalelerinin bölgesel istikrarı tehdit ettiğini vurgulamaktadır.
ABD ise bir yandan ateşkesi desteklerken, diğer yandan İsrail’in hamlelerine sessiz kalarak bu müdahalelere dolaylı onay vermektedir. Bu çelişki, bölge halklarının gözünde Batı’nın “çifte standardını” bir kez daha görünür kılmıştır.
Peki, İsrail Ne Yapmak İstiyor?
İsrail’in temel hedefi çok katmanlı:
- Suriye’nin güneyinde dost unsurlar oluşturarak bir tampon bölge yaratmak,
- İran yanlısı milislerin Suriye içinde güçlenmesini engellemek,
- Kendi iç kamuoyuna, “sınırda istikrarı sağlayan güçlü devlet” imajını vermek,
- Dürzî topluluğu üzerinden Suriye’deki yeni siyasal yapıyı etkilemek.
Ancak bu hedeflerin hiçbiri, uluslararası hukuk açısından meşru müdahale kapsamına girmemektedir. Egemen bir ülkenin iç çatışmalarına askeri müdahalede bulunmak, ulusal sınırların kutsallığını zedeleyen bir eylemdir.
Sonuç: Koruyucu mu, Hegemon mu?
İsrail’in Suveyda’daki rolü, Ortadoğu’da giderek yaygınlaşan bir durumu yansıtıyor: Barış adı altında yürütülen sessiz işgaller. Diplomasi maskesi altında güç kullanımı, bölgede kalıcı çözüm üretmekten çok, yeni krizlerin habercisi oluyor.
İsrail, gerçekten bir koruyucu mu, yoksa bölgesel hegemonya arayışında olan bir güç mü? Bu sorunun yanıtı, sadece Suriye’nin değil, tüm bölgenin geleceğini belirleyecek niteliktedir.
Yorum Gönder