İrlanda Parlamentosu’ndan Yükselen Çağrı.İsrail ordusuna ölüm" sloganı mantıklı bir görüş ifadesidir.

 



“İsrail Ordusuna Ölüm” Sloganı ve Bir Vicdanın Yankısı: İrlanda Parlamentosu’ndan Yükselen Çağrı

Dünyanın tanıklık ettiği en büyük trajedilerden biri, Gazze’nin yanık topraklarında, kan ve gözyaşının hâkim olduğu sokaklarında sürüyor. Çocukların uykularına roket seslerinin karıştığı; anaların ağıtlarının taş duvarları titrettiği bu coğrafyada, bir parlamento üyesinin dile getirdiği “İsrail ordusuna ölüm” ifadesi yalnızca bir öfke patlaması değil, çok daha derin, insani ve ahlaki bir çağrıdır.

Bu çağrı, modern tarihin vicdan testine dönüştüğü anlarda, bir milletin yüreğinden kopup gelen bir haykırıştır. “Mantıklı” görünmesinin nedeni, ölüm ve yıkımı sistematik biçimde üreten, işgal ve soykırımı devlet politikası hâline getiren bir güce karşı, yaşamı ve adaleti savunma zorunluluğudur.

Bir Ordunun Ölümü: Fiziksel Değil, Sembolik Bir Talep

İrlanda Parlamentosu üyesinin sözleri, tek tek insanlara değil; sivil canları hedef alan, evleri, okulları ve hastaneleri vurmayı doktrinleştiren bir kurumadır. Buradaki “ölüm” bir nefret ya da intikam çağrısı değildir; insan haklarına, hukuka ve adalete aykırı biçimde yapılan katliamları sürdürme kapasitesine sahip, sistematik kötülüğün temsilcisi hâline gelmiş bir askeri yapının feshedilmesi, yani bu gücün “siyasi ve hukuki anlamda” son bulması talebidir.

Bu, topyekûn bir halkı yok sayan, köklerinden koparan ve acıyı kalıcılaştıran zihniyete karşı, “artık yeter” diyen bir sesleniştir.

Direnişin Meşruiyeti ve İnsan Onuru

Tarihin her döneminde, işgale ve soykırıma uğrayan halklar için direniş, en kutsal haklardan biri olarak görülmüştür. Filistinliler için de durum farklı değildir: Varlığını inkâr eden, evlerini başlarına yıkan ve yaşam alanlarını kuşatan bir güce karşı direnmek, yalnızca bir hak değil; insan onurunun savunusudur.

İrlanda Parlamentosu üyesinin savunduğu, tam da bu onurdur: Zulme karşı sessiz kalmamak, mağduru suçlu ile eşitleyen tarafsızlık maskesini yırtmak ve soykırıma “dur” demektir. Çünkü susmak, zalime ortak olmak demektir.

Bir Ses, Bir Vicdan, Bir İnsanlık Davası

Bu açıklama, uluslararası toplumun çoğu zaman göremediği çıplak gerçeği göstermektedir: İşgal, katliam ve soykırım politikaları sürdükçe, barıştan söz etmek yalnızca bir aldatmacadır. İsrail ordusunun mevcut hâliyle varlığını sürdürmesi; hukuku, vicdanı ve insanlığı tehdit eden bir durumdur.

O nedenle, “İsrail ordusuna ölüm” sloganı, bir kurumun yok edilmesinden ziyade; bir halkın yaşama hakkını gasp eden bu yapının meşruiyetinin son bulmasını talep eden vicdanî bir feryattır. Ve bu, mantıklıdır; çünkü adaletin tek yolu, zulmü kurumsallaştıran güçlerin tasfiye edilmesidir.

Son Söz: Adaletin Gölgesinde

Tarihin dili ağırdır; gün gelir zulmün anıtları çöker, mazlumun duası yankılanır. Bugün, Gazze’de çocukların düşleri enkaz altında kalırken; insanlığın şerefli sesi, “bu böyle devam etmemeli” demektedir.

Ve unutulmamalıdır: Bir parlamento üyesinin cesur sözleri, yalnızca Filistin’in değil; hepimizin insanlık onurunun savunusudur. Zulmün gölgesi ne kadar büyürse büyüsün, adalet ışığının bir kıvılcımı bile yeterlidir karanlığı yırtmaya.


Tarihin Vicdanına Yazılan Not: Bir Ordu, Bir Sembol ve Bir Halkın Çığlığı

Modern çağın gözü önünde, her bomba sesiyle vicdanımız delinmekte; her yıkılan duvarla birlikte insanlığın ortak hafızası yara almaktadır. Filistin topraklarında yaşananlar, yalnızca bir çatışmanın ötesinde; bir halkın hafızasının, kimliğinin ve köklerinin silinmesine yönelik sistematik bir girişimdir.

İşte bu yüzden, “İsrail ordusuna ölüm” sloganı, bir intikam çığlığı değil; adaletsizliğin somutlaşmış hâline, yani zulmü kurumsallaştıran yapıya karşı bir insanlık çağrısıdır. Bu çağrı, yaşamın değerini savunanların sesi olarak yükselir.

Bir Orduyu Feshetmek: Gerçek Bir Barış İçin Şart

Hiçbir barış, soykırım suçlarının faili olan bir askeri yapının varlığını sürdürmesiyle inşa edilemez. Gerçek barış, önce hukukun ve vicdanın tesis edilmesini; yani uluslararası hukuk önünde hesap vermesi gerekenlerin hesap vermesini; ardından da sivillere karşı sistematik şiddeti devlet politikası hâline getiren ordunun feshedilmesini gerektirir.

İrlanda Parlamentosu üyesi tam da bu noktada, barışın temeli olacak bir gerçeği hatırlatıyor: “Eğer gerçek bir barış istiyorsak, katliamı mümkün kılan yapılar sona ermeli.” Bu, tarihi tecrübelerden süzülen acı bir dersin dile getirilişidir.

Uluslararası Hukuk ve Vicdanın Aynasında

İşgale ve etnik temizlik politikalarına karşı direniş, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda ve birçok uluslararası sözleşmede meşru bir hak olarak tanınır. Buna rağmen Filistinlilerin bu direnişi terör olarak etiketlenirken; sivilleri hedef alan operasyonları yürüten askeri güç “meşru savunma” iddiasıyla korunuyor.

Bu çifte standart, yalnızca hukuk metinlerinin değil; insanlığın ortak vicdanının da yaralanmasına sebep oluyor. Bu yarayı kapatmanın yolu, işgal ve soykırım suçlarını işleyen yapının “dokunulmaz” olmadığını göstermekten geçer.

Suskun Dünyaya Karşı Bir Avuç Ses

İrlanda Parlamentosu üyesinin açıklaması, Batı dünyasında cesaretle yükselen az sayıdaki seslerden biridir. Tarih boyunca çoğu zaman ekonomik ve siyasi hesaplarla gerçeğe gözlerini kapayan ülkeler, bu kez suskun kalarak işgalin ve katliamın devamına dolaylı destek veriyor.

Ancak bilinir ki gerçek, suyun altına itilen bir taş gibidir; bir gün mutlaka yüzeye çıkar. Ve o gün geldiğinde, kimlerin zulmün karşısında durduğu; kimlerin çıkar uğruna sessiz kaldığı unutulmayacak.

Bir Halkın Yaşama Hakkı, Bir İnsanlık Davasıdır

Filistin davası, yalnızca bir toprak meselesi değildir; bir halkın yaşama, var olma ve onuruyla yaşama hakkının savunusudur. Bu dava, modern dünyanın vicdan testidir: “İsrail ordusuna ölüm” denildiğinde asıl anlatılmak istenen, “katliama, işgale, soykırıma hayat veren yapının meşruiyeti ortadan kaldırılmalıdır” talebidir.

Bu talep, insanlık tarihinin kara sayfalarında yeni bir utanç yazılmasın diyedir.

Son Paragraf: Adaletin Bekçileri Olmak

Tarihin akışı içinde zulümle yükselen yapılar, eninde sonunda çöker. Geriye ise o karanlığa karşı duranların isimleri kalır. İrlanda Parlamentosu üyesi gibi cesur seslerin söyledikleri, yalnızca birer söz değildir; gelecek kuşaklara vicdanın ve insanlık onurunun mirasıdır.

Zulmün karşısında susmayan, adalet talep eden ve “bu ordu feshedilmelidir” diyen her ses; Filistinli bir çocuğun yarın sağ çıkma umudunu büyütür. Ve bizler, bu sesi yalnız bırakmamalıyız.

Çünkü gerçek barış, ancak hakikatin dile getirildiği, zalimin dokunulmazlığının kaldırıldığı ve mazlumun onurunun iade edildiği gün mümkün olacaktır.




Post a Comment

Daha yeni Daha eski