‘Yapay Zekâyı Elitist Otokrasi Zihniyetine Bırakamayız’
Teknoloji devlerinin gölgesinde demokrasiyi savunmak
Dünyanın en parlak zihinlerinden biri olan Prof. Daron Acemoğlu’nun İngiliz Prospect dergisindeki uyarısı, bir çan sesi gibi yankılanıyor: Yapay zekânın (YZ) rotasını çizen birkaç dev şirketin eline bırakmak, sadece teknolojik bir tercihten ibaret değildir; bu, aynı zamanda demokrasinin geleceğini riske atan bir tercihtir.
Modern çağın bu yeni Prometheus’u olan yapay zekâ, insanlığın ellerinde bir meşale mi olacak, yoksa bir zincir mi? İşte tam da bu soru, bugün tüm toplumların ve özellikle de demokratik değerlerin önünde dimdik durmaktadır.
Bir avuç dev, milyarlarca kader
Acemoğlu’nun altını çizdiği tehlike, salt teorik değil, aksine her geçen gün daha görünür hâle geliyor:
Meta, Google, Microsoft ve benzeri birkaç dev şirket; inanılmaz sermaye, altyapı ve veri kaynakları sayesinde yapay zekânın yönünü belirliyor. Bu şirketlerin geliştirdiği sistemler, insan davranışlarını tahmin etmenin, yönlendirmenin ve hatta yönetmenin sınırlarını zorluyor.
Oysa YZ sadece yeni bir teknoloji değildir; aynı zamanda toplumsal, kültürel ve siyasi yaşamı dönüştürecek bir kuvvettir. Bu kuvvet, eğer demokratik mekanizmaların denetiminden koparsa; eşitsizliği büyüten, otoriter eğilimleri besleyen bir güç hâline gelir.
Demokrasi için bir çağrı
Tarihte teknolojik devrimler, çoğu kez bir fırsatlar ve riskler dengesi getirmiştir. Ancak YZ devriminde denge kırılgan: Riskler, fırsatların çok önüne geçebilir. Çünkü mesele, yalnızca makine öğrenmesi veya algoritmalar değildir; mesele, bu sistemlerin hangi değerler üzerine kurulduğudur.
Acemoğlu’nun vurguladığı gibi, demokratik denetim ve toplumsal çıkarların gözetilmediği bir YZ dünyasında; toplumsal refah yerine hissedar kârı, etik kaygılar yerine algoritmik çıkarlar öne çıkar. Bu da uzun vadede toplumsal kutuplaşmayı, bilgi tekellerini ve siyasi manipülasyonu artırır.
Küresel etik ve kamusal akıl
Çözüm, sadece birkaç yasa maddesiyle sınırlı değildir. Gereken, küresel ölçekte bir zihniyet değişimi ve kamu yararını önceleyen bir yapay zekâ vizyonudur.
• Şeffaflık: Algoritmalar nasıl çalışıyor? Karar alma süreçleri hangi verilerden besleniyor?
• Hesap verebilirlik: Şirketler topluma karşı sorumlu mu?
• Katılımcılık: Sivil toplum, bilim insanları ve vatandaşlar bu süreçlere ne kadar dâhil?
Bu soruların cevabı, yapay zekânın bir “elitist otokrasi” projesine mi, yoksa tüm toplumun refahını artıran bir kamusal teknolojiye mi dönüşeceğini belirleyecektir.
Geleceği birlikte inşa etmek
Yapay zekâ, insan aklının bir ürünü; ama aynı zamanda insan aklını şekillendirecek bir araçtır. Bu nedenle, toplumsal sorumluluğun, etik değerlere bağlılığın ve demokratik denetimin geri plana itilmesine izin vermemeliyiz.
Unutmayalım: Gelecek, bir avuç elitin kapalı kapılar ardında çizdiği bir taslak değil; tüm insanlığın ortak vicdanıyla yazdığı bir metin olmalıdır.
Prof. Daron Acemoğlu’nun sesine kulak verelim:
Yapay zekâyı, güç ve sermayenin tekeline değil; şeffaf, adil ve demokratik bir geleceğe emanet edelim.
Çünkü asıl mesele, makinelerin ne yapacağı değil; insanlığın neye izin vereceğidir.
Yapay Zekâ: Demokrasiyi Tehdit Eden Sessiz Dalga mı?
Derin bir analiz ve küresel bakış
Daron Acemoğlu’nun çağrısı, sadece bir uyarı değil; insanlık tarihinin en kritik yol ayrımlarından birine dair derin bir analizdir:
Teknolojinin rotası, toplumsal refahı büyüten bir “ortak akıl yolu” mu olacak, yoksa gücün ve zenginliğin birkaç merkezde toplandığı karanlık bir otokrasi mi doğuracak?
Bu soru, son yıllarda pek çok önemli isim tarafından da gündeme getirildi. Çünkü yapay zekâ, ekonomik eşitsizliği keskinleştirme, demokratik kurumları zayıflatma ve bireyin özgürlüğünü gölgeleme riski taşıyor.
Yuval Noah Harari: “Kontrol algoritmada değil, insanda kalmalı”
Ünlü tarihçi ve düşünür Yuval Noah Harari, yapay zekânın asıl tehdidini “tarihte ilk kez çok sayıda insanın hayatının bir algoritma tarafından yönetilmesi” olarak tanımlıyor.
Harari’ye göre, bu durum yalnızca bireysel özgürlükleri değil, demokrasinin temelini de erozyona uğratıyor. Çünkü algoritmalar, insan davranışlarını tahmin etme ve yönlendirme gücüne sahip oldukça; seçimlerden kamuoyu oluşumuna kadar pek çok alan manipülasyona açık hâle geliyor.
Shoshana Zuboff: “Gözetim kapitalizmi” ve demokratik çöküş
Harvard Üniversitesi’nden Prof. Shoshana Zuboff, “Gözetim Kapitalizmi” kavramıyla, teknoloji şirketlerinin topladığı devasa veri yığınlarını kâr uğruna kullanmasını sert bir dille eleştiriyor.
Zuboff’a göre, yapay zekâ ve büyük veri sadece tüketici tercihlerini değil; siyasi tutumları, toplumsal davranışları ve hatta gelecekteki eğilimleri de şekillendirecek kadar güçlü hâle geldi. Bu gücün demokratik denetim dışında kalması, otoriterleşmeye ve toplumsal kutuplaşmaya zemin hazırlıyor.
Elon Musk ve Geoffrey Hinton: Farklı nedenlerle aynı kaygı
Tesla ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk, yıllardır yapay zekânın “kontrolsüz” gelişiminin, insanlık için varoluşsal bir tehdit oluşturabileceği uyarısında bulunuyor.
Diğer yandan “Yapay zekânın babalarından” sayılan Geoffrey Hinton da geçtiğimiz yıl Google’dan istifa ederek, ürettiği teknolojilerin yanlış ellerde nasıl bir tehlikeye dönüşebileceğine dikkat çekti.
Hinton’un istifası, teknolojiyi geliştirenlerin bile, sürecin gittiği yön konusunda endişe taşıdığını açıkça gösterdi.
Analizin özü: Tehlike tek başına teknolojide değil
Yapay zekânın özü bir algoritmadır; ama bu algoritmanın kimin elinde olduğu, nasıl tasarlandığı ve ne amaçla kullanıldığı asıl belirleyici unsurdur.
– Şeffaflık ve hesap verebilirlik yoksa, yapay zekâ demokrasiyi güçlendirmek yerine zayıflatır.
– Kamu yararını gözetmeyen bir teknoloji politikası, servet uçurumunu büyütür.
– Katılımcı bir denetim mekanizması olmadan, toplumsal çeşitlilik ve eşitlik yok olur.
Bu yüzden mesele, yalnızca birkaç etik ilke yazmak ya da sembolik düzenlemeler yapmak değil; demokratik toplumların, teknolojiye dair uzun vadeli bir “kamusal vizyon” geliştirmesidir.
Geleceği yeniden düşünmek
Son tahlilde, Daron Acemoğlu ve diğer düşünürlerin birleştiği nokta şudur:
Yapay zekâ bir kader değildir; onu nasıl kullandığımız, hangi değerlerle yön verdiğimiz ve hangi toplumsal hedeflere hizmet ettirdiğimiz bizim tercihimizdir.
İnsanlık, tarihte defalarca kendi icatlarının gölgesinde kalma tehlikesiyle yüzleşti. Buhar gücünden nükleer enerjiye kadar her yeni güç, hem umut hem de korku getirdi. Bugün de yapay zekâ için aynı ikilem geçerli.
Fakat Acemoğlu’nun yazdığı gibi; eğer kontrolü bir avuç şirketin eline bırakırsak, bu defa korkularımız gerçekleşebilir.
Eğer demokratik, şeffaf ve etik bir çerçevede ortak aklı inşa edersek; işte o zaman yapay zekâ, insanlığın ortak refahını büyüten bir meşale olur.
Son söz:
Geleceği, algoritmaların değil; insan aklının, vicdanının ve ortak değerlerinin yazacağı bir hikâye hâline getirmek elimizde.
Ve bu hikâyeyi, bugünden başlatmak zorundayız.
Yorum Gönder