Tokyo’nun sabahına ince bir sis hâkim. Balıkçı teknelerinin metalik kokusuna karışan tuz, pazara yaklaşan her adımda bir ağırlık, bir sükûnet taşıyor. Tsukiji’nin dar sokaklarında yürürken, yüzlerce yıllık bir geleneğin damarlarında akan ritmi hissetmemek mümkün değil: Esnafın çarkı, martıların çığlığı, balık mezatının eski zamanlardan kalma dua gibi yükselen sesi… Fakat bugün, bu kadim ritmin üzerinde bir gölge geziniyor.
Çin’in uyguladığı deniz ürünü yasağı ve Japonya’ya yönelik seyahat uyarısı, Tokyo’nun ticaret damarlarına buz gibi bir su gibi çarpmış durumda. Bu yeni diplomatik gerilim, yalnızca devletlerin değil, tezgâhın başında gün doğmadan önce mesaisine başlayan balıkçının, Ueno’daki küçük işletme sahibinin, turist bekleyen esnafın da kaderine dokunuyor.
Siyasi Söylemler, Ekonomik Yansımalar
Başbakan Sanae Takaichi’nin Tayvan’a ilişkin sözleri, Pekin’de sert bir karşılık buldu. Çin yönetimi, yalnızca diplomatik bir uyarıyla yetinmedi; sözlerin geri çekilmesini talep ederek tansiyonu bir üst seviyeye taşıdı.
Bu gerginlik, iki ülke arasında yıllardır hassas bir denge üzerinde ilerleyen ekonomik bağımlılığı tehdit ediyor.
Analistler, sürtüşmenin devam etmesi durumunda Japon ekonomisinin 14 milyar dolara kadar kayıp yaşayabileceğini belirtiyor. Bu rakam, yalnızca bilanço tablolarına yansıyacak bir eksilme değil; aynı zamanda restoranlara, otellere, ulaşım sektörüne, perakende zincirlerine ve bireysel esnafın hayatına işleyecek bir sarsıntı anlamına geliyor.
Tsukiji’nin Nefesi Kesiliyor mu?
Chris Gilbert’ın izlenimleriyle Tsukiji’ye döndüğümüzde, yüzlerde beliren kaygı daha somut hâle geliyor. Çinli turistlerin azalmasıyla birlikte, pazarın bir zamanlar omuz omuza ilerleyen kalabalığı artık seyrelmiş durumda.
Restoran sahipleri, “Eskiden müşteri beklemeyi bilmezdik” derken seslerinde belirsiz bir hüzün dalgalanıyor.
Deniz ürünlerinin Çin’e ihracatında yaşanan keskin düşüş ise, avcı teknelerinden toptancılara kadar bütün bir zinciri etkiliyor. Japon balıkçılığının gururu olan ürünler—uni’nin altın rengi, toro’nun mermer damarları, hokkigai’nin keskin kokusu—artık daha az alıcı buluyor.
Bu durum sadece gelir kaybı değil; kültürel bir hafızanın, nesilden nesile aktarılan bir emeğin, denizin dilini okuyarak yaşamını sürdüren insanların geleceğini tehdit ediyor.
Ueno’da Ticaretin Solan Renkleri
Ueno sokakları her zaman canlı, her zaman hareketliydi. Turistlerin taşıdığı valizlerin ritmi, sokak satıcılarının parlak sesleri ve alışveriş merkezlerinin ışıkları bu semtin karakterini belirlerdi.
Bugün ise esnaf, “Çinli ziyaretçiler olmadan bu sokaklar eskisi gibi değil,” diyor.
Japonya’nın turizm gelirlerinde Çin’in payı yıllardır kayda değer bir büyüklükteydi. Şimdi ise oteller boş kalıyor, tur acenteleri daha az telefon çalıyor, restoranlar günün sonunda kasalarını eski sıcaklıkla kapatamıyor.
Bir Krizden Fazlası: Japon Toplumunun Yansımaları
Bu gerilim, Japon halkının günlük yaşamında da derin izler bırakıyor. Artan maliyetler, iş güvencesinin azalması, küçük işletmelerin kapanma riski…
Her bir unsur, toplumun dokusunu yavaşça zorlayan bir baskı oluşturuyor.
Ve tüm bunlar yaşanırken, Tokyo gibi dev bir metropol bile kırılganlığını saklayamıyor. Sokaklarda esen rüzgâr, diplomatik bir cümlenin nasıl milyonların hayatına dokunabileceğini fısıldıyor sanki.
Ufukta Ne Var?
Bu fırtınanın ne kadar süreceği belirsiz. Diplomasi, çoğu zaman bir satranç oyunu gibi ilerler; bazen bir söz, bazen bir jest dengeleri değiştirebilir.
Ancak şimdilik Japonya, ekonomisinin en görünür damarlarında hissedilen bu daralmayı sakinlikle, akılla ve sabırla yönetmeye çalışıyor.
Tokyo’nun pazarları hâlâ ayakta, ama daha sessiz.
Ueno’nun sokakları hâlâ ışıklı, ama daha temkinli.
Ve Japonya, tarih boyunca olduğu gibi, yine krizlerle sınanıyor; yine geleceği yeniden kurmaya hazırlanıyor. TRT World
