Belem’in nemli gökyüzü, Amazon’un kalbinde yükselen umutlarla birlikte ağır bir tartışma havasını taşıyor. COP30’un ikinci haftasında, müzakere odaları sessiz ama gergin bir gerilimle dolu; ülkeler hâlâ bazı temel başlıklarda derin ayrılıklar barındırıyor. İlk haftanın geride kalmasıyla, finans, ticaret, şeffaflık ve fosil yakıtlar etrafındaki bölünme daha belirgin hâle geldi.
1. Finans: İklim Adaleti mi, Borç Tuzakları mı?
Belém’de en keskin mücadele iklim finansmanı üzerinde yaşanıyor. Küresel Güney ülkeleri, özellikle gelişmekte olan ülkeler, Paris Anlaşması’nın 9.1 maddesi uyarınca gelişmiş ülkelerin mali yükümlülüklerini somut ve bağlayıcı bir plana dönüştürmesini talep ediyor.
Bu talep, sadece bir sözü değil; yoksunlaşmış toplumların iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine karşı direnç inşa edebilmesi için sürekli, öngörülebilir ve adil kaynakların sağlanmasını içeriyor.
Öte yandan, bazı gelişmiş ülkeler bu yaklaşımda temkinli. Avrupa Birliği gibi aktörler, finansman konusunu “sade bir iş programı” olarak değil, daha esnek yapılandırmalarla ele almak istiyor.
Bu uçurum, COP30 başkanlığını yürüten Brezilya için de bir sınav. Zira, konferans boyunca, Baku’dan Belém’e uzanan 1,3 trilyon dolar vizyonlu bir finansman haritası (Baku-Belém Roadmap) etrafında yoğun görüşmeler sürüyor. Bu harita, hem kamu hem özel kaynakları harekete geçirmeyi hedefliyor; ama detay ve yükümlülükler konusunda netleşemeyen noktalar var.
2. Ticaret: Karbon Sınır Ayarlamaları ve Egemenlik Korkusu
Ticaret boyutu, COP30’un ikinci haftasında giderek daha merkezi bir mesele hâline geldi. Bazı ülkeler, karbon içeriği yüksek ürünlere sınır vergisi (örneğin Avrupa Birliği’nin Carbon Border Adjustment Mechanism - CBAM) uygulayan yaklaşımı “iklim eylemi” olarak görürken; birçok gelişmekte olan ülke bunu korumacılık maskeli iklim adaletsizliği olarak algılıyor.
Bu bağlamda, görüşmelerde ticari tek taraflı önlemler (unilateral trade measures) konusunda bir diyalog çağrısı yapılıyor. Gelişmekte olan ülkeler, bu tür önlemlerin adil bir küresel ticaret sistemine zarar verdiğini ve sorumluluğun çok taraflı platformlarda ele alınması gerektiğini vurguluyor.
3. Ulusal Planlar ve Şeffaflık: Sözler Yeterli mi?
COP30’un ikinci haftasına girerken, ülkeler arasında Ulusal Katkı Beyanları (NDC) ve bunların güncellenmesi hususunda derin endişeler var. Bazı delegeler mevcut taahhütlerin zayıf kaldığını, 1,5°C sınırını korumak için yetersiz olduğunu savunuyor.
Şeffaflık da başka bir kavşakta: Gelişmiş ülkeler, tüm tarafların taahhütlerine sadık kalmasını sağlamak için denetim mekanizmalarının kuvvetlendirilmesini istiyor. Ancak birçok gelişmekte olan ülke, bu tür sıkı şeffaflık kurallarının kendilerine ek yük getireceği ve bu yüklerin yeterli finansal destek olmadan adil olmayacağı uyarısını yapıyor.
4. Fosil Yakıtlar ve Çıkış Stratejisi: Sembolik mi, Bağlayıcı mı?
Belém’deki tartışmaların duygusal merkezlerinden birini de fosil yakıtların aşamalı azaltımı oluşturuyor. Bazı ülkeler, COP30’un fosil yakıtlardan çıkış yoluna dair daha güçlü bir sinyal vermesini arzularken, büyük petrol ve gaz üreticisi ülkeler tedirgin.
Küçük ada devletleri ve bazı Latin Amerika ülkeleri, 1,5°C sınırını korumanın hayati olduğunu vurgularken; Brezilya ev sahipliğiyle bu vurgunun sembolik bir anlamı var. Ancak gerçek müzakere masasında güçlü, bağlayıcı bir fosil yakıt çıkış kararı henüz net değil.
5. Yerli Halklar ve İnsan Hakları: Sakin Seslerin Çığlığı
COP30, sadece devletler arası bir forum değil; Amazon’un yerli toplulukları için hayati bir alan. Ancak ikinci hafta itibarıyla yerli halkların talepleri, bazı gözlemcilere göre yeterince duyulmuyor. Bazı yerli aktivistler, konferans alanında güvenlik önlemlerinin artmasından ve barışçıl protestolara karşı baskıdan şikayet ediyor.
Uluslararası Yerli Halk Forumları, bu konferansın yalnızca “iklim tartışması” değil, aynı zamanda toprak hakları, savaşın ve savunmanın meselesi olduğunu dile getiriyor.
6. Yeni Teknoloji, Yapay Zeka ve Çelişkiler
Bir süredir yükselen bir başka tartışma da yapay zeka (AI) ekseni. COP30’da bazı delegeler, yapay zekanın enerji verimliliği, hava tahmini, tarımsal adaptasyon gibi iklim çözümlerinde potansiyeli olduğuna dikkat çekiyor.
Ama aynı zamanda, AI sistemlerinin enerji ve su tüketimi nedeniyle iklim üzerindeki olumsuz etkileri de göz ardı edilemiyor. Veri merkezlerinin karbon ayak izi, bu teknolojinin “çözüm mü yoksa ek bir sorun mu” olduğu sorusunu güçlendiriyor.
7. Sembolizm ve Gerçeklik: Amazon’un Çelişkisi
Bu COP’un konumu – Belém, Amazon’un eşiği – büyük bir sembolizm barındırıyor. Amazon, dünyanın “karbon akciğeri” olarak görülürken, aynı zamanda ev sahibi bir kent. Brezilya hükümeti, burayı “uygulama konferansı” olarak tanımlıyor.
Ancak bu sembolik güçlü konum, eleştirilerden muaf değil. Yerli topluluklar, fosil çıkarma faaliyetleri ve orman talanını eleştiriyor; bazıları, konferansın “yeşil bir gösteri” niteliği taşıdığını savunuyor.
İkinci Haftanın Anlamı: Umut mu, Çöküş mü?
İkinci haftaya girerken COP30’un kaderi hâlâ belirsiz bir denkleme benziyor. Bir yanda gelişmekte olan ülkelerin adalet, mali destek ve tarihi sorumluluk talepleri, diğer yanda gelişmiş ülkelerin esneklik, piyasa tabanlı mekanizmalar ve ticaret kaygıları duruyor. Bu uzlaşmazlıkların üstesinden gelmek, Belém için hem diplomatik hem sembolik bir başarı olur.
Eğer finans yükümlülükleri, ticari önlemler ve fosil yakıt çıkışı konusunda anlamlı adımlar atılabilirse, COP30 gerçek bir dönüm noktası olabilir. Ancak müzakereler tıkanırsa, bu zirve de geçmiş COP’larda olduğu gibi “güçlü sözler, zayıf eylemler”le anılabilir.
Amazon’un gölgesindeki bu konferans, yalnızca iklim için değil, gezegenin geleceği için bir sınavdır. Belém’deki son günlerde ortaya çıkacak metinler, bu sınavın sonucunu belirleyecek: insanlığın kolektif geleceği için bir umut mu yaratacağız, yoksa boş nutuklarla bir kez daha geçip gidecek miyiz?
